Uzun zaman oldu kelimelerimi cezvemden dökmeyeli işlemeli fincanlara sevdiğim. Uzun zaman oldu fallar tutturmayalı olmayan çiçeklerden, kar toplarından, kahvenin en koyu telvesinden, hatta çaydan..
Elektriksiz, internetsiz, susuz, karanlık ve karla dolu geçen onca günün ardından boğazıma asma köprüler yaparak çıktım karşına. Sele kapıldı bademciklerim kışın ortasında, ateşim tüm soğuğa inat zirvede olma hissinden merdivenin en üst basamağında gezinmekteydi. Üşüdüm. Üşürken yandım. Revir çavuşumun omzuna koydum ağırlığını taşıyamadığım başımı. Uyudum. Günlerce uyudum.
Gün geçtikçe içleri böcekler tarafından yenmiş insanların varlığına şaştım sevdiğim. Şaştım da en derin maviliklere attım içine nefretimi doldurduğum şişelerimi. Halbuki yüzüme doğrultuğum elimdeki aynada görünen gibi sanırdım herkesi. Halbuki pembe bilirdim herkesi ben. Güneş bilirdim. Dağlardan mıdır bilinmez aya benzemiş güneş sandıklarım..
Kavuşmalarımıza yüzdokuz gün kala hasta yatağımda sayıyorum günlerimizi. Bu günler biraz ateşli. Sıcak. Yangın yeri gibi bu günlerde şafaklarımız.
Seni çok özledim.
Sesin bana şifadır sevdiğim..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder