En hırçın dalgalara attık kulaçlarımızı. Yüzdük aylarca. Köpüklere karıştı gözyaşlarımız. Yoruldukça kumsala uzandık. Nefeslerimizi yakomozlardan aldık.. Kaplumbağalara inat yüreğimizde taşıdık kuracağımız yuvayı..
Bitti..
Doğacak güneşlerle değecek ellerin "ana" kokusuna..
Şimdi kavuşma zamanı.. Şimdi anne eli değmiş yemekleri yeme zamanı.. Şimdi saatlerce konuşma zamanı.. Yığınla mesajlaşma zamanı işte.. Şimdi buluşma zamanı... Şimdi her güzel şeyi yaşama zamanı.. Doya doya nefes alma zamanı.. Gülme zamanı..
Sevdiceğim.. Mevsimleri tüketirken seninle yürek yüreğe; şafakları sayarken bir gün bitecek inancıyla umutla avuçlarımdan damlatıyorum heyecanımı yer yüzüne..
Bitti..
Bitirdik seninle..
Başardık..
Yüreğim gururdan kabarık..
Seninle gurur duyuyorum..
Aylarca bütün zorluklara göğüs gerebildiğin, orayı yakıp yıkmadığın, kimseyle kapışmadığın için :) seninle gurur duyuyorum aşkım..
Taş olsa çatlardı yani.. =)))
Sana kavuşacağım günü bekliyorum heyecanla..
Şimdi sıra benim şafağımda..
Seni seviyorum..
Bir şafak da sen say be dost
Ey Okur! Ömrümün sahibine düşerken kelamlarım sen koparıver takvimlerden yaprakları..
15 Mayıs 2012 Salı
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Yüzün
Mayısların altısı baharın müjdecisiymiş ya hani ; inanmazdım.. Küçücük bir ekrandan yüzünü görene dek inanmazdım.. Bugün darağacında asılırken fidanlar yeşeriverdi gözlerime ektiğin tohumlar.. Seni gördüm ya işte bugün ısıttı güneş beni.. Bıraktığımda kocaman olan yüzünün küçülmüşlüğüne şaşırırken ben uçuverdi göğsümde kelebekler..
Seni gördüğüm an gitse de elektrikler karanlığa ve soğuğa gömse de beni o çok sevdiğin "şansım" yine de mutluyum.. Bugün mutluyum.. Aşık oldum yeniden.. Bir daha ve bir kez daha.. Aşık oldum.. Aşkın tadına baktım. Çilekliydi bugün...
Vee geri sayımı başlattık sevdiğim.. Ben hala yürüyorum hasretin üstüne. Sığamasam da dünyaya bu aralar dar gelse de bana gelip geçen şu aylar her zorluğa inat başaracağız seninle...
Gönlümün bayramları şenlikleri seninle başladı bugün..
Bir ağaç bulabilseydim şu balta girememiş dağ başındaki çorak topraklarda seni dilerdim mendilime yazarak adını..
Az kaldı.. Çok az kaldı..
Seni seviyorum..
Seni gördüğüm an gitse de elektrikler karanlığa ve soğuğa gömse de beni o çok sevdiğin "şansım" yine de mutluyum.. Bugün mutluyum.. Aşık oldum yeniden.. Bir daha ve bir kez daha.. Aşık oldum.. Aşkın tadına baktım. Çilekliydi bugün...
Vee geri sayımı başlattık sevdiğim.. Ben hala yürüyorum hasretin üstüne. Sığamasam da dünyaya bu aralar dar gelse de bana gelip geçen şu aylar her zorluğa inat başaracağız seninle...
Gönlümün bayramları şenlikleri seninle başladı bugün..
Bir ağaç bulabilseydim şu balta girememiş dağ başındaki çorak topraklarda seni dilerdim mendilime yazarak adını..
Az kaldı.. Çok az kaldı..
Seni seviyorum..
1 Mayıs 2012 Salı
Diz Yarası
Koşmuyordum aslında hızlı adımlarla yürüyordum kare bir sınıfın içerisinde. Küçük Meryem'in doğum gününü kutlayacaktım sadece. Görmedim o çivisi çıkmış tahta yığınlarından oluşan paramparça sırayı. Yırtıldı dizim. Kıyafetim. Kanamadı çok sevdiğim. Acıdı ama kanamadı hiçbir yerim.
Sona ermekte gün yine sensiz. Akşamlarım birkaç gündür çok sessiz. Duvarları akan pembe odamda yalnızım bu defa. Yalnız uyanıyorum sabahlara. Kendimi görmeyeli uzunca bir süre olmuş. Hissettim.
Bir bana baktım bir de ben bana baktı. Ne taraftan baktıysa benlerim hep seni gördü gözlerim. Zayıflamışsın biraz. Yüzün süzülmüş. İçimden nehirler aktı o anda. Coşkunca. Coşarcasına.
Gözlerim bardaktan boşalırcasına yağmurlar yağdırdı. Seller aktı Arap kızının baktığı canlardan. Canlardan baktı kızlar. Cana boyadılar buğusuna adını yazdığım camları..
Bolu'daydık bugün. Bir bisiklet alıp öyle tamamlayacağız turumuzu seninle.Denizlere balıklama dalacağımız günlerimiz kapıda ellerinde çiçeklerle hem de..
Aslında bugün özledim seni.
Çok özledim..
Sona ermekte gün yine sensiz. Akşamlarım birkaç gündür çok sessiz. Duvarları akan pembe odamda yalnızım bu defa. Yalnız uyanıyorum sabahlara. Kendimi görmeyeli uzunca bir süre olmuş. Hissettim.
Bir bana baktım bir de ben bana baktı. Ne taraftan baktıysa benlerim hep seni gördü gözlerim. Zayıflamışsın biraz. Yüzün süzülmüş. İçimden nehirler aktı o anda. Coşkunca. Coşarcasına.
Gözlerim bardaktan boşalırcasına yağmurlar yağdırdı. Seller aktı Arap kızının baktığı canlardan. Canlardan baktı kızlar. Cana boyadılar buğusuna adını yazdığım camları..
Bolu'daydık bugün. Bir bisiklet alıp öyle tamamlayacağız turumuzu seninle.Denizlere balıklama dalacağımız günlerimiz kapıda ellerinde çiçeklerle hem de..
Aslında bugün özledim seni.
Çok özledim..
21 Nisan 2012 Cumartesi
Telli Turna
Selam yolladım sana bugün sevdiğim, bağlamanın tellerine gizlediğim en ince "fa" 'nın omuzlarına ilikleyerek hem de.. Telli turnaları pembe boyalı plastik çekmecemden katlanmış bir şekilde çıkararak, uçurdum senin diyarına.. Senin dağlarına salıverdim en ıslak selamlarımı.
Nisanlarda dolanırken bedenim saçlarıma semadan düşen karlara aldırmadan nefes alıyorum oksijeni az dağların karsız bahçelerinde. Ayak izimi bırakıyorum dünyanın en güzel gözlü hayvanının semerine. Akşam vakitlerinde yürüyorum uçsuz bucaksız şu memlekette..
Yürüdükçe sana adım adım yaklaşıyorum. Nefesini nefesime değdireceğim günlere azlar kala sevdiğim bembeyaz atlara binip şahlanıyorum kalelerin başında..
Gelmelerine yirmi küsür gün kala hala seni çokça seviyorum..
Nisanlarda dolanırken bedenim saçlarıma semadan düşen karlara aldırmadan nefes alıyorum oksijeni az dağların karsız bahçelerinde. Ayak izimi bırakıyorum dünyanın en güzel gözlü hayvanının semerine. Akşam vakitlerinde yürüyorum uçsuz bucaksız şu memlekette..
Yürüdükçe sana adım adım yaklaşıyorum. Nefesini nefesime değdireceğim günlere azlar kala sevdiğim bembeyaz atlara binip şahlanıyorum kalelerin başında..
Gelmelerine yirmi küsür gün kala hala seni çokça seviyorum..
13 Nisan 2012 Cuma
Soğuk Odalar
Burası soğuk sevdiğim. Bahar ülkemin batı yakasında ip atlarken tüyü yeni bitmiş yetim çocuklarla; ben ise hala aile hasretinin boğazı yakan acısıyla saklambaç oynamaktayım doğunun yeşil girmemiş diyarlarında. Sağ yanımda çimen yeşiline saklanmış gül dikenleri; sol yanımda aşk-ı kıyamete kapılmış kum saatleri, dolanmaktayım kara yağız dağlarda.
Volta atabildiğim tek alan okul bahçesi olsa da, karanlık bastırınca silah sesleri duymaya başlasam da artık yine de kırık dökük parktaki salıncaklarda sallanmaktayım uçarcasına..
Pelerinimi haşin rüzgara emanet edip, koyun kokularına hapsolmuş, mahkumların mayın dolu memleketinde gün sayıyorum inatla.
Sen gelirsin diye batırıyorum güneşleri akşam vakitlerinde çınarların köklerinde. Dallarına rengarenk astığım mendillerim kuruyana kadar gelivereceksin yakamoz kokan Akdenizine..
Gelmelerine otuz üç gün kala aşkıma sarılıp uyumaktayım derin nefes ala ala..
Bir nefeslik uzağımdasın...
Nice aylara..
Seni seviyorum...
Volta atabildiğim tek alan okul bahçesi olsa da, karanlık bastırınca silah sesleri duymaya başlasam da artık yine de kırık dökük parktaki salıncaklarda sallanmaktayım uçarcasına..
Pelerinimi haşin rüzgara emanet edip, koyun kokularına hapsolmuş, mahkumların mayın dolu memleketinde gün sayıyorum inatla.
Sen gelirsin diye batırıyorum güneşleri akşam vakitlerinde çınarların köklerinde. Dallarına rengarenk astığım mendillerim kuruyana kadar gelivereceksin yakamoz kokan Akdenizine..
Gelmelerine otuz üç gün kala aşkıma sarılıp uyumaktayım derin nefes ala ala..
Bir nefeslik uzağımdasın...
Nice aylara..
Seni seviyorum...
4 Nisan 2012 Çarşamba
Atabarı
Bugün güneşe yakalandım saklandığım yerden sevdiğim. Tüm gücümle koştum ama sobeleyip vuramadım avuçlarımı okulumun duvarlarına..
Nisanın yirmi üçlerine hitaben çocuklarımla, bahçesinde narların olduğu, ayvasında en güzel bağların olduğu diyarlardaymışçasına halaylar çekiyoruz. Güneşin sarısını görebilip sıcaklığını hissedemese de çocuklarım en güzel tebessümleriyle çıkarıyorlar ceplerine gizledikleri bayrakları.. Öpüp alınlarına dokunduruyorlar usulca. Gözlerim gün aydınlığıyla en taşkın nehirlere inat salıverse de tüm sularını yer yüzüne doğru elleri koyun kokan toprak yüzlü bereketli çocuklarım siliveriyorlar yanaklarıma süzülenlerimi..
Çentikler atarak batırdıkça bize küs güneşi , buralara yaz günü karlar yağsa da en titreteninden; seninle koca bedenlerimizi sığdırdığımız aralığın birinde çıktığımız yolculukta, Mevlana'nın elini tutmaktayız bugün.. Konya'nın sokaklarında gezmekteyiz el ele..
Kol kola giren çocuklarımın gülüşlerine saklıyorum özlediğim gülüşünü..
Atabarında halaylar çeken, çift jandarmada salına salına dans eden, Artvin'e her oynayışlarında selam gönderen çocuklarımın heyecanına saklıyorum vuslat anımdaki bedenimi sarsacak kalp atışlarımı..
Gelişlerine kırk iki gün kala anneannenin sesiyle uyandığım sabahlara saklıyorum annemin kahvaltılarındaki sıcak ekmek kokusunu..
Bir gün çıkıp geleceğim uzak yollardan Akdeniz'in tuzlu sularına doğru..
Bir gün gözlerine karşıdan bakabileceğim..
Biliyorum bir gün sana sımsıkı sarılabileceğim..
Ve o gün çocuklarımdan ayrılacağım..
Kavuşmalar ayrılıklardan doğsa da koca bir hayat getireceğim çocuklarımdan topladığım papatyalarımın sarısıyla sana..
Seni ve evlatlarımı seviyorum..
25 Mart 2012 Pazar
Bahar
Mart'ın son demlerindeyken daha her sabah inatla güneşi selamlama telaşımla uyanıyorum sevdiğim. Sarısına gözlerimin kocamanlığını katarak perdeyi aralıyorum. Odamı temizliyorum elimdeki toz beziyle bir hışım. Bahar geliyor ya elleri karla dolu; ben arınıyorum tüm soğuklardan, beyazlardan ve çatılardan yer yüzüne doğru yol almış sarkıtlardan kaçıyorum hızla...
Sevdiğim; her gün batımında avuçlarımda biriktirdiğim insan yumaklarını bir bir denize atıyorum, hem de üç beş kez sektirerek bana çarpan dalgalara karşı.. Bir hayat geçerken Başkale'nin sıra dağlarında ben o uzun görünümlü ömrü biliyorum en keskin bıçaklarımla Eşmepınar'ın susuz günlerinde... Her salı ocakta pişirdiğim yemeklerin baharatına bir tutam daha acı katıyorum ve kırgınlıklarıma damlattığım göz yaşlarımın tuzuyla pişiriyorum yemeklerimi..
Sensiz savaşırken elimde ata mirası kuru sıkımla, evlatlarımdan ayrılma hüznünü işliyorum anılarımdan oluşturduğum kanaviçeme.. Renk renk, desen desen evlatlarımdan; adını taşıyanına veda etmenin acısının doğurduğu düğüm hala boğazımda..
Seni sevmenin bileklerime yağdırdığı kudrete sığınırak koruyorum tek nefeslik canımı..
Seni sevmenin yüreğime akıttığı irade ile batırıyorum güneşlerimi, duvarları akan odamın kıyılarında..
Elli bir gün kala ailene kavuşmalarına, sensiz geçireceğim fazladan birkaç günün ağırlığını taşımaya çalışıyorum bu sıralar..
Seni özledim ve buna dayanmak çok zor..
20 Mart 2012 Salı
Küçük Kara Balık
"Küçük Kara Balık bunu söyledikten sonra dönüp dolanmaya, o yana bu yana koşuşturmaya ve balıkçılın midesini gıdıklamaya başladı. Minik balık balıkçılın midesinin ağzında hazır bekliyordu. Balıkçıl ağzını açıp da kah kah gülmeye başlayınca minik balık dışarı fırladı ve az sonra da denize düştü. Ne kadar beklediyse de Kara Balık’tan haber yoktu. O sırada balıkçıl kıvranmaya, çığlık atmaya başladı. Sonra çırpınıp süzüldü süzüldü ve şlapp diye suya düştü. Suda da çırpınışını sürdürdü. Yine haber yoktu Küçük Kara Balık’tan...
***
Yaşlı balık masalını bitirdi ve on iki bin yavrusuna ve torununa:
-Artık yatma vakti çocuklar. Gidip yatın bakalım.
Çocuklar ve torunlar:
-Büyükanne, minik balığa ne olduğunu söylemedin.
Yaşlı balık:
-O da yarın akşama kaldı. şimdi yatma vakti. İyi geceler.
On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık “İyi geceler” dileyerek yatmaya gitti. Büyükanne de uykuya daldı. Ama küçük bir kırmızı balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyamadı. Sabaha kadar denizi düşündü hep... "
Sevdiceğim denizin ardı sıra kulaç atmak vardı mavi sonsuzlukta..
Küçük Kara Balık olabilmek vardı nehirlerin sığlarında..
Elli altı gün kala ve yaklaşırken adım adım Sakaryama adının yazılı olduğu yüzüğümü kurcalamaya başlıyor adına evlat dediğim öğrencilerim.. Sınav kağıtlarına kalpler çizen, resmimi çizen, bana mektup yazan, kızmayı hiç beceremediğim evlatlarım; seviyor beni.. Her sevişlerinde çentikleri atıyorum mor mercanlarıma.. Yakaladıkları balığın ağzında buldukları deniz atını en gizli hazinelerinin olduğu yere gizliyorlar itinayla minik ellilerim...
Bahar geliyor emekleyerek,biz ise kollarımızı açıp karşısına da geçip şaklabanlıklar yapıyoruz daha çabuk gelebilmesi için.. Ayak bağını kestiriyoruz çığ düşmüş dağlara..
Özledim.
Küçük Kara Balığın denizin tuzuna duyduğu özlem gibi özledim işte seni...
Seni seviyorum...
Gel artık..
Yüz..
17 Mart 2012 Cumartesi
İspermeçet
Uzun zaman oldu sana yazmayalı sevdiceğim.. Teknolojim yatalak olduğundan beridir yazamadım sana.. Ama insanoğlunda çarelerden bol ne var?
Elli dokuz gün kaldı kavuşmalarının sevincini yaşamana.. Sen sarılırken ailene ben mutluluğundan pay çıkarıp kendime, az ile yetineceğim.. Katarken gözümden süzülenleri senin sevinç gözyaşlarının ardına, öte yandan kendime dökeceğim damlalarımı.. Kavuşamayışlarıma üzüleceğim..
Saçlarımın görünen yerlerinde gezinirken aklarım günlerdir susuz olmanın bıraktığı kar izleridir diyerek avutuyorum kendimi..
Yaşlanıyorum bu dağda.. Köreliyorum.. İnsanları tanıdıkça hayretlerimin şaşkınlıklarına şaşırıyorum ağzım bir kuşun yuva yapacağı büyüklüğe ulaşınca azalıyor ünlem işaretlerim...
Günlerin aynılığı; evlatlarımın farklılığıyla, sulu boyalar döküp boyanıyor renk renk..
Annenin ördüğü mor ve sıcacık kazakla ısınıyor yüreğim... Kalemine dökülen cümlelerle parlıyor gözlerim..
Seni bekliyorum inatla...
Seni seviyorum ispermeçet balinam...
Elli dokuz gün kaldı kavuşmalarının sevincini yaşamana.. Sen sarılırken ailene ben mutluluğundan pay çıkarıp kendime, az ile yetineceğim.. Katarken gözümden süzülenleri senin sevinç gözyaşlarının ardına, öte yandan kendime dökeceğim damlalarımı.. Kavuşamayışlarıma üzüleceğim..
Saçlarımın görünen yerlerinde gezinirken aklarım günlerdir susuz olmanın bıraktığı kar izleridir diyerek avutuyorum kendimi..
Yaşlanıyorum bu dağda.. Köreliyorum.. İnsanları tanıdıkça hayretlerimin şaşkınlıklarına şaşırıyorum ağzım bir kuşun yuva yapacağı büyüklüğe ulaşınca azalıyor ünlem işaretlerim...
Günlerin aynılığı; evlatlarımın farklılığıyla, sulu boyalar döküp boyanıyor renk renk..
Annenin ördüğü mor ve sıcacık kazakla ısınıyor yüreğim... Kalemine dökülen cümlelerle parlıyor gözlerim..
Seni bekliyorum inatla...
Seni seviyorum ispermeçet balinam...
24 Şubat 2012 Cuma
Mum
Karanlığın dört nala koştuğu bugünlerde sol yanımdaki ağrılarım çoğalıyor sevdiceğim. Bir mum alevinde söndürürken içimdeki kırıklıkları, bardaklara saklıyorum tüm sakarlığımla kesiverdiğim avuçlarımı. Acıyor canım. Bugünlerde çok acıydı ayrıca tadına baktıklarım..
Üşüdükçe üstüme örtenlerimin sayısının azlığından olsa gerek kabuk bağladı derim..
Gittikçe yalnızlaşırken pembe incili kaftanlıların gezindiği odamda ardımdaki gölgelerin azizliğine uğruyorum bir anda.. Yüzüm bembeyazken lekeleniyor aniden.. Işığı ararken kayboluyorum pınarlarda.. Sonra renk akan gözlerde öylece mühürleniyorum.
Gelmelerine seksen iki gün kala çeyizime yeni yeni desenler işliyorum. İl il geziyorum güzel ülkemde. Mevsim mevsim geziyorum sayende.
Mum kokuyor ellerim. Bir kibrit çakıp aydınlatmaya çalışıyorum kendi çevremi lakin susarak büyütüyorum alevleri..
Susuyorum. Susarak sevgisini ilan edenlerin çokluğuna aldanmıyor ara sıra gözlerimden haykırıyorum sana olan aşkımı.. Varsın soru işaretlerine boğulsun kervan sahipleri.. Ben uzun cümlelerimin ardında koyduğum üç noktalarımla sana aitliğimi sığdıramazken tüm imla kurallarına, varsın karların altında uyuyalım biz.. Yaz gelecek.. Elleri çiçeklerle dolu yaz kapımızda konaklayacak.. Haziranlarda ölmek zorlaşırken ben denizin dibindeki karalıktan çıkaracağım kumları yeryüzüne...
Sana geleceğim..
Seninle kulaç atacağım hırçın dalgalara karşı..
Akıntıya kapılmadan sana kapılacağım sevdiceğim..
Seni Seviyorum..
11 Şubat 2012 Cumartesi
Kardelenler

Sevdiceğim sana kavuşmalarıma doksan altı gün kala soğuk ve sınıf perdelerinin rüzgardan sallandığı sınıfımın sıralarına koca yürekli minik dört kızımla oturmuş hikayeler yazmaktayız. Hayallerimizi damla damla mazimizden çalıp beyaz kağıtlara dökmekteyiz "Şu bat"an güneşin karanlıklarında. Elektriksiz geçen bu öğle vaktinde okulun sol tarafındaki mezarlığa gömerken köylüler yaşlı bir nineyi, biz ise içine meyve suyu sıkıştırılmış ayıcıkları yiyoruz afiyetle. Esmer kızım sağ tarafımda ; iyi yürekli Ezgi annenin Kuzey'inden kopan şekerlemeleri ve çikolataları sevinçten dolan gözlriyle yudumlarken dudaklarıma bırakıveriyor en beğendiklerini ve yemeye kıyamadıklarını.
Zeybeklerin sarısına boyarken yüreklerini, göz pınarlarından dökülüvermekte beyaza bulanmış incileri. Süzülürken elma yanaklara inciler kristalleşmekte an be an.. Ben ise özlemekteyim kızlarımla. Sıcaklığı, denizi, gidilmemiş ormanları, büyük büyük şehirleri, umutları, apartmanları, keman seslerini özlemekteyiz sarılarak birbirimize. Üşümüş ellerimizle sıkı sıkı tutarak saç tellerimizi hayaller kurmaktayız 5-B sınıfının pencere kenarındaki yanmayan kaloriferin dibinde.
Biz bir hayat inşa ediyoruz bugün pınarların donan yerlerinden ayaklarımız kayarak. Düşüyoruz ve her düşüşümüzde yeniden düşlüyoruz açık maviye bulanmış gökyüzünü. Salıncaklar kuruyoruz buz tutan ağaçların dallarında. Kuşlar ne zamandır uğramıyor cam kenarlarımıza ya; biz selam gönderiyoruz dağlarından yamaçlarından yankılanan sesimizle.
Kış gitmek bilmiyor ve biz uzunca bir süredir üşüyoruz. Soğuklar çocuklarımı yakınlaştırdıkça bana tüm isyan bayraklarımı boyuyorum beyaza. Geri çekiliyorum savaş verdiğim şansımın karalarından. Bu kez denizden geçeceğim taarruza, yanı başımda elleri kalem tutan kardelen kızlarımla.
Karanlık sınıfımda öğrenirken kızlarım Edison’u ve şaşırırlarken Einstein’in özgeçmişine; açıveriyorlar çiçeklerini tüm beyazlığın gölgesine doğru.
Kızlarım büyüyorlar. Ben ise şahlanıyorum gururdan.
Güzel günler göreceğiz. Ve motorları mavilere süreceğiz. Tüm çocuklarımla denizin en berrak yerine balıklama dalıp, dipten çıkaracağız istiridye kabuklarını. Taç yapacağız kumların sıcağından. Ve biz kazanacağız bu savaşı tüm yoksulluğumuza inat..
Savaşın bizi karlı dağlara götürdüğü günde de gölgesine sığınacağız ay yıldızımızın...
5 Şubat 2012 Pazar
Pazar
Bugün günlerden yüz bir. Bugün iki ayaklı sayılara upuzun salıncaklardan uçarcasına atlama günü..
Bugün günlerden Yanık. Bugün seni sevmelerimin çokuncu ayının birsürüncü günü..
Halil Sezai isyanlarından en mağrur olanını yaşamaktayım bugün sevdiceğim.
Yorgunluğumun başıma bela olduğu anlardan birini yaşamaktayım. Elektrik var ve ben yerleştiğim çukurumdan kalkıp ışığı açmanın meşakkatini düşündükçe tembelliğimin ardına sığınıyorum..
Dut ağacının kokusunu özlediğim bu pazar gününde, asma yapraklarının tuzunu tadar gibi oldum Şükriye Tutkunla Arda boylarında gezinirken.. Genç yaşta beni dağlara atan annemin elma yanaklarına duyduğum hasret gıdıklarken içimi Nihavend makamında bağırışlara şahit oluyor koca gözlerim Devlet Anamın kucağında aç uyumaya çalışırken..
Gelen mumla aratırken gideni baharı çağırdım ters dönmüş fincana parmağımı sıkı sıkı bastırarak. Gelmedi. O kış olacak meret etten duvar örmüş yollara geçirmemiş yeşil kokan ılık mevsimi..
Duyduğumda akşam haberlerinde zamansız meyve veren erik ağacının dallarının güzelliğini ve dokunduğunda yanağıma yıllar evvel avucumdan kaçan göçebe kuşlardan birinin gagası, saklayasım geliyor çiçeklerine doyamadığım hanımellerin ballı lokmasını..
Sıkıcı buralar. Kaplumbağa çoktan benim zamandan evvel vardı gideceği yere.. Tavşanla yüz yılın en önemli ittifakına imza attıklarını duyar gibi oluyorum karlı dağlarda gezen tilkilerden..
Çocuklarıma karnelerini takdirleriyle ve de teşekkürlerle verdiğimden olsa gerek acımıyor boğazım. Yutabiliyorum her türlü bilgiyi.. Hazmedemiyorum buralarda olanı biteni ama unutmanın mağarasını buldum. Orada ikamet ediyorum sen gittiğinden beri..
Sevdiceğim. Sesine duyduğum özlemi anlatabilsem keşke uzun uzun süslü ve devrik cümlelerimle..
Keşke..
Bir kez görebilsem dokunmaya doyamadığım yüzünü..
Sevsem seni..
Kahkahalar atabilsek keşke..
Aklımın iplerini salarak özlüyorum seni..
Tut beni...
1 Şubat 2012 Çarşamba
Ocak
Adına ocak denen sağlığa gittim bugün dünyanın en tehlikeli yolculuğunu yaparak. Uçurum kıyılarında patinaj çekerek vardım sıcak görünümlü hasta binaya. Binalar insanlara benzediğinden olsa gerek pek soğuktu içerisi. Oturdum konuşamayarak. Hemşire bekledim. Doktor? O yok. Doktor olmaz buralarda pek sevdiceğim. Sıcak çayları içtik soğuk evde. Üzerimdeki bakışlar çok keskindi, batıverdi kocagözlerimden asılı duran ıslak kirpiklerime. Derken geldi hemşirenin ikisi. Dikildi başıma. Sorular sordu hızlıca. Serum dedi. Veremem. Korkarım. Denetimden geldim dedi az önce. Sonra uzun saçlı geldi adında yazdan çok kış barındıran, hmm dedi insanın kanını donduran bir edayla yok dedi. Elimizde olsa o serum verirdik acilen. Yalan söyledi uzun saçlı kar adlı kara suratlı hemşire. Ocağa gidip aralıklara başladık yeniden.. Üşüdüm sonra..
Şimdi sıcak ve sallanan tavanı akan o lojmandayım.Gün geçtikçe yaşanmaz oluyor buralar. Ne devası var şu pınarın ne şifası, ne güneşi var ne de sıcak insanı..
Yutkunurken çığlık atttığımdan kısılan sesimle fısıldıyorum duvarımdaki fotoğrafına..
Seni seviyor ve özlüyorum..
Şimdi sıcak ve sallanan tavanı akan o lojmandayım.Gün geçtikçe yaşanmaz oluyor buralar. Ne devası var şu pınarın ne şifası, ne güneşi var ne de sıcak insanı..
Yutkunurken çığlık atttığımdan kısılan sesimle fısıldıyorum duvarımdaki fotoğrafına..
Seni seviyor ve özlüyorum..
31 Ocak 2012 Salı
okyanus
Sol gözünün altındaki okyanus kokulu bende yüzdürüyorum güneşli günlerimi. Kağıttan bir gemi yapıp sağ köşesine de adını yazıp salıveriyorum nefesimden biriktirdiğim rüzgarların dalgalandırdığı sulara..
Çırılçıplak kalan kirpiklerimden dökülüyor dünyanın en tuzlu suları.Sevdiceğim; özlediğim için seni kurumuyorum hiç. Güneşi göremediğimden hep yaş kalıyor üstüm başım. Halbuki ağustos sıcaklarında bile bulurdum yüzümü kirletecek çamur yığınlarını. Buraların çamurunu görmeyeli aylar oluyor. Toprak rengine hasret kaldığım bu coğrafyada Trabzon'umun yeşilini görebiliyorum odamın çürüyen duvarlarında. Odalar kireç tutmadığından , sevda baştan gitmediğinden beridir pek gülmez oldu gizli gamzelerim.
Çarklarda döndürüp döndürüp şafaklarımızı zap suyuna atıyorum sararan takvim yapraklarını.
Muhtaç olduğum kudret sesindeki asil şefkattedir. Ailenin sıcacık yüreğindedir.Annenin elleriyle ördüğü mor salkımlı üzümlerdedir. Annemin dizindeki çıkıntıdadır.
Saçlarıma kardan çocuk yapıp sarkıttım iki bin küsür rakımlı kalelerin başındaki eşme pınarlardan.
Koparmadım. Koparırsam çoğalır sandım. Oysa ben saç tellerimdeki karanlığa alışkın bir orta yaşlıydım.
Erol Taş'ın tebessüm eden yüzünü görememiş olmamın bende bıraktığı yeşilçam acısını içime gömüp Sadri Alışık selamı da çakıp sana şöyle en afillisinden gideyim ben yine tavanı akan odamın kararan pembesine.
Kavuşmalarımıza yüz altı gün kala seni deli gibi seviyorum hâlâ...
28 Ocak 2012 Cumartesi
Boğaz
Uzun zaman oldu kelimelerimi cezvemden dökmeyeli işlemeli fincanlara sevdiğim. Uzun zaman oldu fallar tutturmayalı olmayan çiçeklerden, kar toplarından, kahvenin en koyu telvesinden, hatta çaydan..
Elektriksiz, internetsiz, susuz, karanlık ve karla dolu geçen onca günün ardından boğazıma asma köprüler yaparak çıktım karşına. Sele kapıldı bademciklerim kışın ortasında, ateşim tüm soğuğa inat zirvede olma hissinden merdivenin en üst basamağında gezinmekteydi. Üşüdüm. Üşürken yandım. Revir çavuşumun omzuna koydum ağırlığını taşıyamadığım başımı. Uyudum. Günlerce uyudum.
Gün geçtikçe içleri böcekler tarafından yenmiş insanların varlığına şaştım sevdiğim. Şaştım da en derin maviliklere attım içine nefretimi doldurduğum şişelerimi. Halbuki yüzüme doğrultuğum elimdeki aynada görünen gibi sanırdım herkesi. Halbuki pembe bilirdim herkesi ben. Güneş bilirdim. Dağlardan mıdır bilinmez aya benzemiş güneş sandıklarım..
Kavuşmalarımıza yüzdokuz gün kala hasta yatağımda sayıyorum günlerimizi. Bu günler biraz ateşli. Sıcak. Yangın yeri gibi bu günlerde şafaklarımız.
Seni çok özledim.
Sesin bana şifadır sevdiğim..
Elektriksiz, internetsiz, susuz, karanlık ve karla dolu geçen onca günün ardından boğazıma asma köprüler yaparak çıktım karşına. Sele kapıldı bademciklerim kışın ortasında, ateşim tüm soğuğa inat zirvede olma hissinden merdivenin en üst basamağında gezinmekteydi. Üşüdüm. Üşürken yandım. Revir çavuşumun omzuna koydum ağırlığını taşıyamadığım başımı. Uyudum. Günlerce uyudum.
Gün geçtikçe içleri böcekler tarafından yenmiş insanların varlığına şaştım sevdiğim. Şaştım da en derin maviliklere attım içine nefretimi doldurduğum şişelerimi. Halbuki yüzüme doğrultuğum elimdeki aynada görünen gibi sanırdım herkesi. Halbuki pembe bilirdim herkesi ben. Güneş bilirdim. Dağlardan mıdır bilinmez aya benzemiş güneş sandıklarım..
Kavuşmalarımıza yüzdokuz gün kala hasta yatağımda sayıyorum günlerimizi. Bu günler biraz ateşli. Sıcak. Yangın yeri gibi bu günlerde şafaklarımız.
Seni çok özledim.
Sesin bana şifadır sevdiğim..
12 Ocak 2012 Perşembe
Boğum
Boğum
Ak yerleri ala çalan gözlerimde tonlarca ağırlık var sanki sevdiğim. Nehirler akıtıyorum dağlardan denizlere gürül gürül, ruhumu yıkayıp güneşe asıyorum kırmızı kırmızı mandallarla kurusun diye lakin günler geçiyor yeryüzüne akan damlaları çoğalıyor gün be gün. Ağlayışları kar toplarına karışıyor besbelli...
Yine ayların on üçünde günlerin en güzelindeyiz..Ne de çok yaşanmışlık kattık heybemize bir ayda.. Aralıklardan bakarken yanan ocaklara ne de çok zaman erittik de kar suyuna katıp katıp içtik..
Ömrüm.Bam tellerimi titreten adam sana muhtacım bilesin..Seninle doğdurduğum güneşlerim emekliyor ve sen uzak diyarların ardından öksürüyorsun.. Öksürdükçe ciğerlerime kocaman bir kor devriliyor. Bir koca düğüm kapatıveriyor nefeslerimin geçtiği yolları..
Yanaklarına salıncaklar kurup uçarcasına sallandığım adam, kumdan kaleler yapıp rüzgara karşı prensesi olduğum adam, gelmene yüzyirmiüç gün kala delirircesine akli melaikelerimi kaybedercesine özledim..
Çok özledim..
Seni Seviyorum..

Yine ayların on üçünde günlerin en güzelindeyiz..Ne de çok yaşanmışlık kattık heybemize bir ayda.. Aralıklardan bakarken yanan ocaklara ne de çok zaman erittik de kar suyuna katıp katıp içtik..
Ömrüm.Bam tellerimi titreten adam sana muhtacım bilesin..Seninle doğdurduğum güneşlerim emekliyor ve sen uzak diyarların ardından öksürüyorsun.. Öksürdükçe ciğerlerime kocaman bir kor devriliyor. Bir koca düğüm kapatıveriyor nefeslerimin geçtiği yolları..
Yanaklarına salıncaklar kurup uçarcasına sallandığım adam, kumdan kaleler yapıp rüzgara karşı prensesi olduğum adam, gelmene yüzyirmiüç gün kala delirircesine akli melaikelerimi kaybedercesine özledim..
Çok özledim..
Seni Seviyorum..
10 Ocak 2012 Salı
Odam Ateş Denizi
Yalnız ve sensiz gecelerimden birinde bu kez üşümüyorum sevdiğim. Yanıyorum. Odamı sarımtrak ateşler sarıyor bu gece. Sararıyorum hem ateşten hem korkudan. Öyle bir yangında yüzmekteyim ki vurgun yiyorum ışığa doğru kulaç attıkça. Öksürüklere dalıyorum balıklama, en güzel taşları çıkarıyorum dipten yetmiyor, bir de boy veriyorum beni sahilde bekleyen aileme sonra stilimi değiştiriyorum, kurbağalama yüzüyorum zamana inat. Onun hızında ilerliyorum ateşin dalgasında.Kıyıya varamadan boğuluyorum, özlediğim tarih kokan ışıltılı boğazda. Doğduğum diyarlar, sol elinde şemsiye tutan oyalı mendiliyle yüzünü örten bir kadının attığı voltalarda düğümlenerek geçiyor gözümün önünden. Üsküdar kokuyor kirpiklerimin altındaki ıslaklık. Bir vapurun köpük saçarak aştığı maviliklerde uçuşan martıların kemirdiği susamlar kokuyor saç tellerim sanki.
Rüyalarla savaşırken sen, acımasızca ve de korkusuzca sanal alemlerde sörf yaparken alabora oluveriyor birden nefretler savurduğun şansın. Yılmıyorum senin adına.Şahsına münhasır kağıtlardan gemiler yapıp saldıkça tek takıldığım odamın sularına, sen tebessüm ediyorsun sanki çatısı akan duvarımda bana..
Geceler erkenden bastırınca kalelerin başına, kaptırıveriyorum tek nefes koşarak aldığım ve ebelenmeden kaçarak kurtardığım mendilleri. Yeniliyorum masum bir oyunda tüm çocuklara. Görmezden geldiğin, karalarını akıttığın çocuklarıma yeniliyorum sevdiğim. Rengarenk balonlarıma akıtıp nefesimi, usulca salıveriyorum dağları bombalayan helikopterin gezindiği semalara. Avuçlarımdan göğe doğru düşerken balonlar, hırçın bir kuşa yem oluyorlar birden. Bense nemli gözlerimle seçmeye çalışıyorum adının yazdığı pamuklardan dikilmiş bulutları.
Göremiyorum. Yeşile bürünmüş kutudan çıkarıp orta boylu tıknaz mumu mor çakmakla yakmaya çalışırken alevlerin parladığını görüyorum..
Hem yanıyor, hem ağlıyorum. Lakin korkmayasın sakın, gözlerime bir zeval vermiyorum..
Sevdiğim. Karmaşık, uzun ve dolambaçlı cümlelerimde gezdirirken seni farkediyorum ki özlemim dilimde çadır kurmuş süslemekte tüm kelamlarımı...Halbuki bilirim sen sevmezsin hiç süsü püsü..
Tepeden toplayarak küçücük topuz yaptığım saçlarımın arasından yüzüme dökülen perçemim gıdıklarken yanaklarımı, yüzyirmibeş gün kaldığını işaret ediyor bana aldığın şafak saatim..
Vakit tamam. Bir gün daha eksilirken aşk takvimimden ben usulca pembe kalplerle donatılmış yatağıma doğru yol alayım..
Aklımda Eric Clapton. Kulağımda gitar tıkırtısı, seninle geceye yüzüyorum yanarak.. Ve gezegenimi tokuşturarak güneşe, sarhoşluğumda dans ediyorum sallanarak..
Seni Seviyorum.
Seni Özlüyorum asabiyetini sevdiğim..
Rüyalarla savaşırken sen, acımasızca ve de korkusuzca sanal alemlerde sörf yaparken alabora oluveriyor birden nefretler savurduğun şansın. Yılmıyorum senin adına.Şahsına münhasır kağıtlardan gemiler yapıp saldıkça tek takıldığım odamın sularına, sen tebessüm ediyorsun sanki çatısı akan duvarımda bana..
Geceler erkenden bastırınca kalelerin başına, kaptırıveriyorum tek nefes koşarak aldığım ve ebelenmeden kaçarak kurtardığım mendilleri. Yeniliyorum masum bir oyunda tüm çocuklara. Görmezden geldiğin, karalarını akıttığın çocuklarıma yeniliyorum sevdiğim. Rengarenk balonlarıma akıtıp nefesimi, usulca salıveriyorum dağları bombalayan helikopterin gezindiği semalara. Avuçlarımdan göğe doğru düşerken balonlar, hırçın bir kuşa yem oluyorlar birden. Bense nemli gözlerimle seçmeye çalışıyorum adının yazdığı pamuklardan dikilmiş bulutları.
Göremiyorum. Yeşile bürünmüş kutudan çıkarıp orta boylu tıknaz mumu mor çakmakla yakmaya çalışırken alevlerin parladığını görüyorum..
Hem yanıyor, hem ağlıyorum. Lakin korkmayasın sakın, gözlerime bir zeval vermiyorum..
Sevdiğim. Karmaşık, uzun ve dolambaçlı cümlelerimde gezdirirken seni farkediyorum ki özlemim dilimde çadır kurmuş süslemekte tüm kelamlarımı...Halbuki bilirim sen sevmezsin hiç süsü püsü..
Tepeden toplayarak küçücük topuz yaptığım saçlarımın arasından yüzüme dökülen perçemim gıdıklarken yanaklarımı, yüzyirmibeş gün kaldığını işaret ediyor bana aldığın şafak saatim..
Vakit tamam. Bir gün daha eksilirken aşk takvimimden ben usulca pembe kalplerle donatılmış yatağıma doğru yol alayım..
Aklımda Eric Clapton. Kulağımda gitar tıkırtısı, seninle geceye yüzüyorum yanarak.. Ve gezegenimi tokuşturarak güneşe, sarhoşluğumda dans ediyorum sallanarak..
Seni Seviyorum.
Seni Özlüyorum asabiyetini sevdiğim..
9 Ocak 2012 Pazartesi
Teneffüs
Bir nefeslik aranın en soğuğunda karları aşarak içim ürpererek adım attım evime..Birkaç dakikaya sığdırılmış teneffüslerimden birindeyim.dün gece yağan kardan mıdır bilinmez sol yanımda bir kabarıklık hissediyorum.Acıyorum.Ne derdime bir çare bulabiliyorum ne de hastalığıma bir deva..Yoklukların memleketinde "Anadolu"yu işliyorum Türkçe dersinde. Anadolu'nun güzelliklerini anlatıyorum çocuklarıma. Haydarpaşa'dan Antep'e uzanan bir yolculuk yapıyoruz birlikte.. Ülkemin batısını anlatıyorum çocuklarıma. Denizi anlatıyorum dalgalarıyla. Karadeniz'deki yunusları anlatıyorum. Ağustosu, kirazları, yazın cıvıltısını, elma şekerini, pamuk şekerlerini anlatıyorum çocuklarıma.. En mahsun bakışlarını fırlatıyorlar meslek hayatıma. Doğunun dışına çıkıp birkaç gün kalan çocuklar en mağrur tavırlarını takınarak hava atıyorlar diğerlerine. Trene bindiklerinden olsa gerek pek bir batılı gibi davranıyorlar. Kıyamıyorum. Ülkemin tarihi güzelliklerini fotoğraflıyorum çocuklarımın ışıltılı gözlerine. Bildikleri en iyi müzik sanatçısının "müzük örtmenleri"nin olduğu bu coğrafyada bütün sevgimi onlara harcıyorum cömertçe.
Sınıfıma adım adım ilerlerken içerden gelen bağırışlara çağırışlara aldanmadan kapıyı açtığımda mum gibi dizilen öğrencilerimin gözlerine bakıyorum her öğlen.. Bir konuyu araştırmak için köpeklerin, kurtların saldırılarına göğüs geren cesur öğrencilerime bakıyorum her gün.. Saçıma dokunmak için birbirini ezen, her akşam çıkışta yanağıma öpücükler konduran, sınav kağıtlarına sevgi dolu cümleler yazan öğrencilerime bakıyorum hayran hayran.. Doyulmuyor güzelliklerine. Saflıklarına. Temizliklerine..
Büyümeseler keşke..
Bir ideolojinin kurbanı olmasalar büyüyüp de..
Bir inanışın peşinde sürüklenmeseler keşke..
Dağlara hapsolmadan büyüseler ya da..
Ektiğim fidanlarım ülkeme meyveler verebilse keşke hiç taşlanmadan, korkutulmadan..
Bu memleket bizim de peki bu dağlar kimin?
Sevdiğim bir garip hale düştüm nicedir.
Yüzyirmiyedi gün kala gelmene bir tuhaf rüzgara kapıldım gidiyorum..
Sürükleniyorum.
Çocuklarımla..
Ve seni seviyorum
tüm öğretmenliğimle ve de goncalığımla..
7 Ocak 2012 Cumartesi
On beş Tatil

Görüp görebildiğim dünya; bir heykeltraşın aylarca oyduğu taş duvarlara sıkıştırılmış bir pencerenin dışında posterleştirilmiş uçsuz bucaksız beyazlık.Beyazın her çeşidine rastlamak mümkün bu diyarlarda.Erimedikçe üst üste yığılmış mavimsi beyazlık,çocukların oyunlarına ev sahipliği eden kirlenmiş ayak izli siyahımsı beyazlık,koyunların yünlerinden akan sarımsı beyazlık. Temizini bulamıyor insan bu coğrafyada.
Şimdi ise bir sandığın en ücra köşesine kitlediler beni. Naftalin dahi kokmuyor üstelik bu karanlık. Oyalı mendil de yok,rengarenk patikler de.Ne bir masa örtüsü var üstümü örtmeme yarayan ne de bir havlu kenarı var alnımdaki teri kurulayan..
Sıkıştım kaldık bu dağda. Hapsedildi tüm emeklerim ülkemin en doğusuna. İki bin küsürlü şu rakımda Müzeyyen Senar dinlemek yetiyor sarhoş olmak için beyaz peynirle donatılmış masalarda. Ne yana kaldırsam başımı gözüm kamaşıyor yüksek yüksek tepelerdeki beyazlıklardan.. Aşrı aşrı memleketlere postalamışlar gelinlik kızları, annelerin yelkeni yok, babaların bir atı yok. Kurtuluş yok. Çıkış yok.
Bir avuç deniz yürekli dalgalı ruhlu insanları kusmuşlar sanki bu dağlara.
On beş gündü yumruk kadar sol yanları mutlu eden.
Sadece on beş gündü yüz güldüren, ana sıcaklığında bedenleri ısıtan, baba yüreğinde güven bulduran. Kardeş kokusunda sarhoş eden. On beş gün..
Olmadı.
Şimdi kocaman baharı bekleme vakti kavuşmak için vatana.
Yatcaz kalkcaz, yatcaz kalkcaz,yatcaz kalkcaz...
O güneş hiç doğmayacak gibi sanki.
Haziranlarda ölmek zorlaşacak gibi.
Temmuz hiç gelmeyecek gibi sanki dört nala.
Sevdiğim. Herkesler gidecek de topraklarına, ben volta atacağım okulumun bahçesinde.
Pınarların eşmesinin duvarlarına çentikler atacağım.
Bir şafaktan bir şafağa sayacağım günlerimizi...
Acıyor sol yanım...
Seni Seviyorum.
6 Ocak 2012 Cuma
Kızgın Kumlar
İki damla akarken gözlerimden kar kurutuverdi o ıslaklığı, yanaklarımdan boynuma damla damla sızarken yaşlar.. Üşüdüm bugün.. Kaşlarımdan aldım soğuğu bedenime.Zerrelerimde gezdirdim en soğuk ürpertileri. Üşüdüm de seni yaktım biraz sevdiğim. İçini ateşlerin en kırmızı közüne attım gözlerime inen perdeyle, suçum olmadan .
Sen kanatırken kaşını, ben ise düşünerek yoldum başımdaki kuşların kanatlarını.
Beyaz güvercinler uçurdum sana ama teğet geçti sol gözünün altındaki beni. Göremeden geçti kuşlar beni.
Akarken doğudan deli nehirler, sert kayalara denk geldiler.Ben ise kızgınlığının sıcaklığını hissederek ısındım kalelerin başındaki bu dağda. Sen kızdıkça, ayak uçlarımda yürüdüm kızgın kumlarda. Ses yapmamak için ter döktüm alnımın orta yerinden lakin duyuverdin sol yanımdan gelen sessiz çığlıklarımı.
Bir rüyanın esiri olurken, göremedi gözlerim avuçlarıma bıraktığın gizemleri.
Sevdiğim; postal bağlarında dolanırken tüm kara yazılar, çiğnedim ırmaklardaki isimleri topuğumun en sivri yerine basarak.
Sevdiğim sen öksürürken ciğerlerini parçalaya parçalaya, ben düşüverdim yüz üstü çivi dolu bir tahtaya.. Kızardı her yanım sen konuşamadığında. Nefesim kesildi devanı bulamadığında.
Sen öksürdün ben öldüm.
Sen kızdın ben sustum.
Sonra susadım sana...
Yüreğine yüreğimi ekledim de öyle sevdim seni.
Ah sevdiğim senin için yaparım her türlü deliliği..
Belki görünce beni saklarsın sen de değneğini..
Seni seviyorum koca adam..
Sana kavuşmalarıma yüzyirmidokuz gün kala, sinirlerden kendine onlarca küp yaptığın şu anlarda bilesin ki çok seviyorum işte seni..
İyileş artık.
Sen kanatırken kaşını, ben ise düşünerek yoldum başımdaki kuşların kanatlarını.
Beyaz güvercinler uçurdum sana ama teğet geçti sol gözünün altındaki beni. Göremeden geçti kuşlar beni.
Akarken doğudan deli nehirler, sert kayalara denk geldiler.Ben ise kızgınlığının sıcaklığını hissederek ısındım kalelerin başındaki bu dağda. Sen kızdıkça, ayak uçlarımda yürüdüm kızgın kumlarda. Ses yapmamak için ter döktüm alnımın orta yerinden lakin duyuverdin sol yanımdan gelen sessiz çığlıklarımı.
Bir rüyanın esiri olurken, göremedi gözlerim avuçlarıma bıraktığın gizemleri.
Sevdiğim; postal bağlarında dolanırken tüm kara yazılar, çiğnedim ırmaklardaki isimleri topuğumun en sivri yerine basarak.
Sevdiğim sen öksürürken ciğerlerini parçalaya parçalaya, ben düşüverdim yüz üstü çivi dolu bir tahtaya.. Kızardı her yanım sen konuşamadığında. Nefesim kesildi devanı bulamadığında.
Sen öksürdün ben öldüm.
Sen kızdın ben sustum.
Sonra susadım sana...
Yüreğine yüreğimi ekledim de öyle sevdim seni.
Ah sevdiğim senin için yaparım her türlü deliliği..
Belki görünce beni saklarsın sen de değneğini..
Seni seviyorum koca adam..
Sana kavuşmalarıma yüzyirmidokuz gün kala, sinirlerden kendine onlarca küp yaptığın şu anlarda bilesin ki çok seviyorum işte seni..
İyileş artık.
3 Ocak 2012 Salı
Soğan Kokusu
Avuçlarım soğan kokuyor sevdiğim.Senin hediye ettiğin pembe ojeli parmaklarımın arasından buram buram yayılıyor etrafa kokular.Etraf derken öyle geniş ve yeşil otlakların sarmaladığı bir alan gelmesin aklına, kendi silüetimin çevresini oluşturan darlıklardır asıl betimlediğim..
Salılar sallanırken yemek pişirdim bugün ben. Çark döndükçe günlere ip atlatırken, ben salıları hulohoplar çeviriyorum. Takıyorum belime en çiçekli börtü böcekli örtüyü hamaratlığa soyunuyorum kendi çapımda işte.
Sen olsan evimde.. Sen olsan da sana pişirsem ya en leziz, en sıcak yemeklerimi..
Yüzüğümün asılı durduğu elimden emek emek dökülürken özlemim, pamuk bulutlardan kar yağdı yine kalelerin en başına..
Bir melek ölürken yine güneşin battığı şehirlerde yerine yenilerini doğdurmaya çalışıyoruz sıcacık suların buharında..
Ana kucağına saramasak da doğan kanatlıları uyutabiliyoruz sıcak kollarımızda...
Ana gibi olmuyor..Ne yar..Ne diyar..
Sevdiceğim annemi özledim ben.
Sevdiceğim gizemimi özledim ben.
Var mı ötesi?
Babamı çok özledim ben..
Sen?
Sensiz uyumalara alışamadım ki hala..
Sesini duymadan dalamıyorum ki en derin ve duru rüyalarıma..
Gece sessiz gittiğinden beri.
Ben?
Ben açmayı bekliyorum güneşi görünce.
Delmeyi düşlüyorum karların en incisini bir çocuğu öpünce..
Kelebeklere fısıldıyorum bu gece kalan yüzotuziki günleri..
Seni Seviyorum..
Salılar sallanırken yemek pişirdim bugün ben. Çark döndükçe günlere ip atlatırken, ben salıları hulohoplar çeviriyorum. Takıyorum belime en çiçekli börtü böcekli örtüyü hamaratlığa soyunuyorum kendi çapımda işte.
Sen olsan evimde.. Sen olsan da sana pişirsem ya en leziz, en sıcak yemeklerimi..
Yüzüğümün asılı durduğu elimden emek emek dökülürken özlemim, pamuk bulutlardan kar yağdı yine kalelerin en başına..
Bir melek ölürken yine güneşin battığı şehirlerde yerine yenilerini doğdurmaya çalışıyoruz sıcacık suların buharında..
Ana kucağına saramasak da doğan kanatlıları uyutabiliyoruz sıcak kollarımızda...
Ana gibi olmuyor..Ne yar..Ne diyar..
Sevdiceğim annemi özledim ben.
Sevdiceğim gizemimi özledim ben.
Var mı ötesi?
Babamı çok özledim ben..
Sen?
Sensiz uyumalara alışamadım ki hala..
Sesini duymadan dalamıyorum ki en derin ve duru rüyalarıma..
Gece sessiz gittiğinden beri.
Ben?
Ben açmayı bekliyorum güneşi görünce.
Delmeyi düşlüyorum karların en incisini bir çocuğu öpünce..
Kelebeklere fısıldıyorum bu gece kalan yüzotuziki günleri..
Seni Seviyorum..
2 Ocak 2012 Pazartesi
Ana Yarısı

Pencereden kar, boyası akmış,boğazın asılı durduğu,eyfelin alttan alttan baktığı pembe duvarlı odamın camına vurdukça içimde tek tük közü kalmış ateşim harlanıyor..
Pencereden geldikçe kar, aklım şaşıyor, sol yanım acıyor.
Pencereden geldikçe kar anladım ki sevgi karın doyurmuyor ikibinonikilerde.
Bağlamanın bam telinden çıkan iç acıtan ses yankılandıkça seninle donattığım odamda, ana yarım geliyor aklıma. Güneş sarısı saçlarından akıttığı hüznü geliyor gözümün önüne. Bir kapının önüne yığılı kalan bedeni geliyor ve de..
Bütün köşeler dar geliyor bana bu gece sevdiğim. Odamı kireçler sarıyor, canımı üzüm satanlar yakıyor.
Tane tane dökülüyorum dalımdan.
Seven yürek dar ağacına asılarak terk ediliyor. Tüm dillere inat, tüm haykırışlara, engellere, yol kesmelere inat eğilmiyor ceylan boyunlu güzel kadın.. Gururu kaftan yaparak kuşanıyor tüm keşkelere karşı..
Asasını savuruyor bir o yana, bir bu yana..
Eğilmiyor da ölüyor damla damla..
Sevdiğim; hayretlerim şaşıyor.
Korkularım artıyor. Avucuma sakladığım sevgim asılı kalıyor bulutların gölgesinde.
Bir renk verebilsem şöyle en beyazından ana yarıma..
Bir gülüş eklesem şöyle en gamzelisinden güneş saçlı güzele..
Pencereden kar geliyor. Erkan Oğur yine döktürüyor, dağlardan mıdır bilinmez sesi pek bir yanık geliyor...
Sevdiğim, bir var oluyor bir yok oluyor ömür batının kucağında.. Doğunun en ücra köşesindeki cami avlusuna bırakılsam da, bir bulanım olur elbet en sıcak ağustosların dokuzunda..
Ana yarısına gelsin bu gece meleklerin üfledikleri minik su balonları..
Sarı saçlı kıza gelsin goncanın fısıltıyla sol yandan ettiği duaları..
Pencereden kar geliyor, aman annem oda bana dar geliyor, gurbet de bana zor geliyor ...
Sana kavuşmalarıma yüzotuzüç gün kala vuslatlar, güneşin dünyayı selamladığı diyarlara adım adım geliyor..
Seni Sevişlerimin dozu artıyor, hacmi artıyor, boyu uzuyor..
Ben ise sensiz büyüyorum..
Seni seviyorum..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)